ŞARKICI
“Artık hazırım” dedi kadın. Derin bir nefes
alarak şarkı söylemeye başladı. Sesinde hüzün vardı...
Gezegeni,
yanardağları ve çiçeği aklına geldi, Küçük Prensin…
Belli ki
selamlamayı bitirmiş doğrulmakta olan kadın, Küçük Prens’in dalgın gözlerle
kendisine baktığını görünce asabileşti:
“Ama alkış,
sanatçıların gıdasıdır ve siz Küçük Bey, yalnızca sizin için söylemiş olmama
rağmen beni takdir etmekten uzaksınız...”
“Yine deja vu!” diye düşündü Küçük Prens. Evet,
çiçeği ete kemiğe bürünmüş ve bu kadın suretinde ortaya çıkmıştı. Çabuk toparlandı ve alkışlamaya başladı.
“Özür
dilerim... itiraf etmeliyim ki beni bir başka gezegene götürdünüz. Dönmem
zaman aldı” dedi, Küçük Prens. Gülümsüyordu.
Kadın, bu
nazik cevaptan memnun oldu. “Demek, siz
de hayran oldunuz sesime” dedi. “Beni daha gençken görecektiniz…”
“Ama ben
sizin gençliğinizi görecek kadar yaşadım mı, emin değilim” dedi Küçük Prens.
Kısa bir sessizlik oldu. Kırdığı potu fark ettiğinde Küçük Prens, kadının yüzü, üçüncü renk değişimini geçiriyordu.
“Özür
dilerim, yaşınızı ima etmek istememiştim” dedi. “Hem aritmetikle aram o kadar
da iyi değildir. Bana çok sevdiğim bir dostumu hatırlattınız…”
“Sahi mi?
Kimmiş O?” dedi kadın. Sesinde hiddetten gücenmişliğe doğru bir geçiş vardı.
“Ben” dedi Küçük
Prens, “buraya oldukça uzak bir gezegenden geliyorum. Orada dostum olan bir
çiçek vardı, çok güzel bir çiçek”
“Çiçekleri severim” dedi kadın. “Takdir hissinin bir göstergesi olarak çokça çiçek verilmiştir bana.”
“İnsanlar
çiçek yetiştiriyorlar, ama onların dilinden anlayan çok az “dedi Küçük Prens. “Ticaretin
dili araya girdi mi ruh ölüyor. “
“Hımm...”dedi
kadın.
“Küçük Prens’tir
adım” dedi, Küçük Prens. “Sahi siz kimsiniz?”
“Ay!.. sen
onu da mı bilmiyorsun” dedi kadın. “Yeniden tansiyonum çıkacak. Şu duvardaki
resimlere bak bari…”
Duvarda
kadını şarkı söylerken gösteren posterleri vardı.
“Oh! demek
resim çektirip duvarlarınıza asmışsınız” dedi Küçük Prens.
“Bu kadarı da
fazla” dedi kadın. “Ya sen ne dediğini bilmiyorsun ya da çok küstahsın!”
Köprüleri
atmıştı kendine göre. Küçük Prens, bir yerlerde yanlış bir şeyler olduğunu
seziyordu ama adını koyamamıştı.
“Lütfen”
dedi. “Açıklayın bana. Yanlış bir şey mi söyledim?”
“Daha ne
söyleyeceksin” dedi kadın. “Kim olduğumu bilmemene rağmen sana özel şarkı
söylüyorum. Ama sen duvarlar dolusu posteri kendi kendime çektirdiğimi iddia
ediyorsun… hiç utanman yok mu senin?”
“Çiçeğin gibi
davran ona “dedi içindeki ses, Küçük Prens'e. Kelimelerini özenle seçmeliydi.
Kelimelerin yanlış anlaşılma nedeni olduğunu öğrenmişti, Tilkisinden.
“Yine özür
dilerim sizden” dedi. “Kabalık etmek istememiştim. Bilmiyorum gerçekten,
açıklar mısınız? Bu resimleri kim çekti?”
“Ben gerçek
bir sanatçıyım” dedi kadın. “Ama sen sanat nedir bilir misin?” Sesinde
küçümseme vardı.
“Boş ver “dedi.
“Ben şarkı söylerim. Daha ergen olduğum dönemden bu yana hep assolist olarak
sahne aldım, hem de en önemli yerlerde. Kimlerin önünde söylemedim ki, devlet
başkanları, iş adamları, yüksek bürokratlar... aklına kim gelirse beni dinlemiş ve hayranlığını dile
getirmiştir."
"Hayranlığı dile getirmek de bir hünerdir...”
"Hayranlığı dile getirmek de bir hünerdir...”
Küçük Prens,
bunun kendisiyle ilgili bir ima olduğunun farkındaydı ama bilmediği ancak
tetiklediği bir nedenden ötürü kadının bu dili kullandığını anlıyordu.
“Bunlar,
benim sahne aldığım yerlerde kullanılan posterler” dedi kadın. “Sen poster
nedir bilmez misin?”
“Siz
anlattıkça anlıyorum” dedi Küçük Prens. “Ben daha önce hiç sanatçı görmedim.”
Kadın, bu sözde
hayat buldu. Nihayet onu ölümsüz yapacak küçük fani çıkagelmişti.
“Anlamaya
başlıyorsun” dedi. Gözleri gülüyordu.
Varlığını
tanımıştı. "artık; meşruiyet krizi çıkarmaz” diye düşündü Küçük Prens. “Şu
yetişkinler gerçekten tuhaf oluyorlar…”
“Biraz daha
bahsetsenize kendinizden” dedi Küçük Prens.
“Ah küçüğüm
nereden başlayayım. Yıllar yılı ismim süsledi ışıklı tabelaları. Standart oldum
müzik camiasında ben. Sesin rengi kavramı benle birlikte girdi insanların
dünyasına. Ama zaman değiştiriyor her şeyi: fiziği, algıyı, beğeniyi… Hep
şaşırttım ben insanları. Şaşırtmaya çalıştım. istedimki alışmasınlar bana,
sıradanlaşmamalıyım. Evet sevsinler ama alışmasınlar, şaşırtayım onları.
Alışınca fark edemezsin çünkü. Sonra bir gün anladım ki onca çabaya rağmen
insanlar alışmışlar bana. Özlesinler ve yokluğumu fark etsinler diye buraya,
gençliğimde yazlık olarak kullandığım bu gezegene geldim. Ama pek gelip geçen
yok burada. Unutuldum ben galiba…”
Ağlamaya
başladı kadın...
Teselli etmek
istedi kadını Küçük Prens. Ama nasıl davranacağı konusunda tereddütleri vardı.
Ağlamak çocukların savunma araçlarının önde geleniydi. Yoksa yetişkinler, bu
önemli silahın farkına mı varmışlardı ki kadın ağlıyordu?
“Siz” dedi Küçük
Prens, umursamaz bir tavırla “ Siz, kim olduğunuz konusunda yeterince bilgilisiniz
sanıyordum…”
“Ne demek
şimdi bu?” dedi kadın. Bir yandan da gözyaşlarını siliyordu.
“Kendinizi
başkalarının beğenilerine bırakmış olduğunuzu görüyorum” dedi Küçük Prens. “Gerçekten
çok mu önemli bu?”
“Sanatımın
takdir edildiğini göremezsem yaşayamam ben.”
“Ben sanatın
ne olduğunu gerçekten bilmiyorum” dedi Küçük Prens. “Ama insanın ancak kendisi
için bir şeyler yaptığında mutlu olduğunu biliyorum. Kendiniz için söyleseniz
şarkılarınızı, bu yeterli olmaz mı?” dedi.
“Ama bu
yalnızca eğlence değil benim için…” dedi kadın. “Ben geçimimi bu yolla
sağlıyorum.”
“Sanat, geçimin
bir yolu diyorsunuz yani. O zaman rekabeti de kabul etmek durumundasınız.”
“Sanırım
evet, bu da şimdiki durumumu açıklıyor.”
“Sanatı
kendiniz ya da çevrenizdeki insanlar için yapsaydınız geçiminizi sağladığınız
bir başka işiniz olurdu. Örneğin toprakla uğraşıp ekin biçerdiniz ya da
fabrikada tütün sarar veya bir ofiste görev yapardınız… Uğraşının uygun
bir anında kendinizi için şarkılar söylerdiniz. Ama siz, işbölümünün kutsandığı
bir toplumda kurgulanmış bir mesleğe
ömür verdiniz. Oluşturduğunuz standartlar gün geldi önünüze engel olarak çıktı.
“
Kadın yeniden
ağlamaya başladı.
“Ağlamayın…”
dedi Küçük Prens. “Bunun size bir yararı olmaz. Siz kalbinizle olan bağı koparmışsınız.
“
Kadının
ağlaması hıçkırıklı bir hale dönüşmüştü.
“Bir yol daha
var” dedi Küçük Prens.
“Belli ki
dünyalısınız siz “dedi.
“İnin
dünyaya. İnsanların sizi çağırmasını beklemeden karışın aralarına. İnsanlar
yadırgamayacaklardır bunu. Onların çoğu yaşadıklarını bile unutmuşlardır. Farkınızı
bilerek karışın aralarına. Yapacak bir şeyler mutlaka vardır. Bunu, o şeyi
görünce içinizden gelecek şarkı söyleme hissinden anlayacaksınız…”
“Kimsin sen! “dedi
kadın. Elleri şevkatle Küçük Prense doğru uzanmıştı.
“Ben bir
çiçeğin gönlünden sürgün oldum ilkin” dedi Küçük Prens. Duygulanmıştı. Sevginin
geleceğe bağlar kurmak anlamına geldiğini biliyordu.
“Sanırım bu
karşılaşma ikimizi de biraz ehlileştirdi” dedi Küçük Prens.
“Şimdi
gitmeliyim. Hoşça kal.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder