24 Ekim 2013 Perşembe

Küçük Prens - 3


ŞARKICI

Elindeki mikrofonu vucudunun uzantısı gibi taşıyan kadını görünce “deja vu” hissine kapıldı Küçük Prens.

 “Artık hazırım” dedi kadın. Derin bir nefes alarak şarkı söylemeye başladı. Sesinde hüzün vardı...

Gezegeni, yanardağları ve çiçeği aklına geldi, Küçük Prensin… 

Belli ki selamlamayı bitirmiş doğrulmakta olan kadın, Küçük Prens’in dalgın gözlerle kendisine baktığını görünce asabileşti:

“Ama alkış, sanatçıların gıdasıdır ve siz Küçük Bey, yalnızca sizin için söylemiş olmama rağmen beni takdir etmekten uzaksınız...”

 “Yine deja vu!” diye düşündü Küçük Prens. Evet, çiçeği ete kemiğe bürünmüş ve bu kadın suretinde ortaya çıkmıştı. Çabuk toparlandı ve alkışlamaya başladı.

“Özür dilerim... itiraf etmeliyim ki beni bir başka gezegene götürdünüz. Dönmem zaman aldı” dedi, Küçük Prens. Gülümsüyordu.

Kadın, bu nazik cevaptan memnun oldu.  “Demek, siz de hayran oldunuz sesime” dedi. “Beni daha gençken görecektiniz…”

“Ama ben sizin gençliğinizi görecek kadar yaşadım mı, emin değilim” dedi Küçük Prens. Kısa bir sessizlik oldu. Kırdığı potu fark ettiğinde Küçük Prens, kadının yüzü, üçüncü renk değişimini geçiriyordu.

“Özür dilerim, yaşınızı ima etmek istememiştim” dedi. “Hem aritmetikle aram o kadar da iyi değildir. Bana çok sevdiğim bir dostumu hatırlattınız…”

“Sahi mi? Kimmiş O?” dedi kadın. Sesinde hiddetten gücenmişliğe doğru bir geçiş vardı.

“Ben” dedi Küçük Prens, “buraya oldukça uzak bir gezegenden geliyorum. Orada dostum olan bir çiçek vardı, çok güzel bir çiçek”

“Çiçekleri severim” dedi kadın. “Takdir hissinin bir göstergesi olarak çokça çiçek verilmiştir bana.”

“İnsanlar çiçek yetiştiriyorlar, ama onların dilinden anlayan çok az “dedi Küçük Prens. “Ticaretin dili araya girdi mi ruh ölüyor. “

“Hımm...”dedi kadın.

“Küçük Prens’tir adım” dedi, Küçük Prens. “Sahi siz kimsiniz?”

“Ay!.. sen onu da mı bilmiyorsun” dedi kadın. “Yeniden tansiyonum çıkacak. Şu duvardaki resimlere bak bari…”

Duvarda kadını şarkı söylerken gösteren posterleri vardı.

“Oh! demek resim çektirip duvarlarınıza asmışsınız” dedi Küçük Prens.

“Bu kadarı da fazla” dedi kadın. “Ya sen ne dediğini bilmiyorsun ya da çok küstahsın!”

Köprüleri atmıştı kendine göre. Küçük Prens, bir yerlerde yanlış bir şeyler olduğunu seziyordu ama adını koyamamıştı.

“Lütfen” dedi. “Açıklayın bana. Yanlış bir şey mi söyledim?”

“Daha ne söyleyeceksin” dedi kadın. “Kim olduğumu bilmemene rağmen sana özel şarkı söylüyorum. Ama sen duvarlar dolusu posteri kendi kendime çektirdiğimi iddia ediyorsun… hiç utanman yok mu senin?”

“Çiçeğin gibi davran ona “dedi içindeki ses, Küçük Prens'e. Kelimelerini özenle seçmeliydi. Kelimelerin yanlış anlaşılma nedeni olduğunu öğrenmişti, Tilkisinden.

“Yine özür dilerim sizden” dedi. “Kabalık etmek istememiştim. Bilmiyorum gerçekten, açıklar mısınız? Bu resimleri kim çekti?”

“Ben gerçek bir sanatçıyım” dedi kadın. “Ama sen sanat nedir bilir misin?” Sesinde küçümseme vardı.

“Boş ver “dedi. “Ben şarkı söylerim. Daha ergen olduğum dönemden bu yana hep assolist olarak sahne aldım, hem de en önemli yerlerde. Kimlerin önünde söylemedim ki, devlet başkanları, iş adamları, yüksek bürokratlar... aklına kim gelirse beni dinlemiş ve hayranlığını dile getirmiştir."

"Hayranlığı dile getirmek de bir hünerdir...”

Küçük Prens, bunun kendisiyle ilgili bir ima olduğunun farkındaydı ama bilmediği ancak tetiklediği bir nedenden ötürü kadının bu dili kullandığını anlıyordu.

“Bunlar, benim sahne aldığım yerlerde kullanılan posterler” dedi kadın. “Sen poster nedir bilmez misin?”

“Siz anlattıkça anlıyorum” dedi Küçük Prens. “Ben daha önce hiç sanatçı görmedim.”

Kadın, bu sözde hayat buldu. Nihayet onu ölümsüz yapacak küçük fani çıkagelmişti.

“Anlamaya başlıyorsun” dedi. Gözleri gülüyordu.

Varlığını tanımıştı. "artık; meşruiyet krizi çıkarmaz” diye düşündü Küçük Prens. “Şu yetişkinler gerçekten tuhaf oluyorlar…”

“Biraz daha bahsetsenize kendinizden” dedi Küçük Prens.

“Ah küçüğüm nereden başlayayım. Yıllar yılı ismim süsledi ışıklı tabelaları. Standart oldum müzik camiasında ben. Sesin rengi kavramı benle birlikte girdi insanların dünyasına. Ama zaman değiştiriyor her şeyi: fiziği, algıyı, beğeniyi… Hep şaşırttım ben insanları. Şaşırtmaya çalıştım. istedimki alışmasınlar bana, sıradanlaşmamalıyım. Evet sevsinler ama alışmasınlar, şaşırtayım onları. Alışınca fark edemezsin çünkü. Sonra bir gün anladım ki onca çabaya rağmen insanlar alışmışlar bana. Özlesinler ve yokluğumu fark etsinler diye buraya, gençliğimde yazlık olarak kullandığım bu gezegene geldim. Ama pek gelip geçen yok burada. Unutuldum ben galiba…”

Ağlamaya başladı kadın...

Teselli etmek istedi kadını Küçük Prens. Ama nasıl davranacağı konusunda tereddütleri vardı. Ağlamak çocukların savunma araçlarının önde geleniydi. Yoksa yetişkinler, bu önemli silahın farkına mı varmışlardı ki kadın ağlıyordu?

“Siz” dedi Küçük Prens, umursamaz bir tavırla “ Siz, kim olduğunuz konusunda yeterince bilgilisiniz sanıyordum…”

“Ne demek şimdi bu?” dedi kadın. Bir yandan da gözyaşlarını siliyordu.

“Kendinizi başkalarının beğenilerine bırakmış olduğunuzu görüyorum” dedi Küçük Prens. “Gerçekten çok mu önemli bu?”

“Sanatımın takdir edildiğini göremezsem yaşayamam ben.”

“Ben sanatın ne olduğunu gerçekten bilmiyorum” dedi Küçük Prens. “Ama insanın ancak kendisi için bir şeyler yaptığında mutlu olduğunu biliyorum. Kendiniz için söyleseniz şarkılarınızı, bu yeterli olmaz mı?” dedi.

“Ama bu yalnızca eğlence değil benim için…” dedi kadın. “Ben geçimimi bu yolla sağlıyorum.”

“Sanat, geçimin bir yolu diyorsunuz yani. O zaman rekabeti de kabul etmek durumundasınız.”

“Sanırım evet, bu da şimdiki durumumu açıklıyor.”

“Sanatı kendiniz ya da çevrenizdeki insanlar için yapsaydınız geçiminizi sağladığınız bir başka işiniz olurdu. Örneğin toprakla uğraşıp ekin biçerdiniz ya da fabrikada tütün sarar veya bir ofiste görev yapardınız… Uğraşının uygun bir anında kendinizi için şarkılar söylerdiniz. Ama siz, işbölümünün kutsandığı bir toplumda kurgulanmış  bir mesleğe ömür verdiniz. Oluşturduğunuz standartlar gün geldi önünüze engel olarak çıktı. “

Kadın yeniden ağlamaya başladı.

“Ağlamayın…” dedi Küçük Prens. “Bunun size bir yararı olmaz. Siz kalbinizle olan bağı koparmışsınız. “

Kadının ağlaması hıçkırıklı bir hale dönüşmüştü.

“Bir yol daha var” dedi Küçük Prens.

“Belli ki dünyalısınız siz “dedi.

“İnin dünyaya. İnsanların sizi çağırmasını beklemeden karışın aralarına. İnsanlar yadırgamayacaklardır bunu. Onların çoğu yaşadıklarını bile unutmuşlardır. Farkınızı bilerek karışın aralarına. Yapacak bir şeyler mutlaka vardır. Bunu, o şeyi görünce içinizden gelecek şarkı söyleme hissinden anlayacaksınız…”

“Kimsin sen! “dedi kadın. Elleri şevkatle Küçük Prense doğru uzanmıştı.

“Ben bir çiçeğin gönlünden sürgün oldum ilkin” dedi Küçük Prens. Duygulanmıştı. Sevginin geleceğe bağlar kurmak anlamına geldiğini biliyordu.

“Sanırım bu karşılaşma ikimizi de biraz ehlileştirdi” dedi Küçük Prens.

“Şimdi gitmeliyim. Hoşça kal.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Sanatçının özgürlüğü

Yeteneklerini icra etmek, sanatçıyı günlük maişetini tedarikten alıkoyduğu için tarih boyunca sanat ve sanatçı, hamilik müessesine ihtiyaç d...